22 Nisan 2012 Pazar

Şarkıların sana çalması Sendromu.

       Söyleyecek pek birşey yok şimdilik. Önceden çok söyleyen olmuş söylenilebilecekleri... Eskişehir'e gitmekte yaramadı bu aralar...
                                   
                                    Bknz:
 

14 Nisan 2012 Cumartesi

içimden geldiği gibi.

       
         Bugün yağmur yağıyordu, Dilara'nın gözlerinde, Arif'in beyninde, annemin yastığında, benimse kalbimde. Bilmediğiniz bir anda karşınıza çıkabilecek ihtimali beklersiniz hep. Arkadaşım bugün bana şunu dedi :"insanlar seni çok özledim dediklerinde, "ben de." demeni beklemez, beklemedikleri bir anda karşına çıkmalarını bekler.". oturdum ve doğruluğunu tasdik ettim resmen. Herkes birşeyleri özlemişti etrafımda, geçmişe olan bağlılıkları artmış, yılların verdiği alışkanlıklardan kopuyor olmanın, kopmuş olmanın üzüntülerini yaşıyorlardı. Şekerli çayımdan bir yudum aldım ve beynime giden glikoz, ardından gittiğim pisuvardaki Türk aklıyla birleşince bir ışık gördüm, inandım bir an, inkişaf etti birşeyler. Yağmura baktım, arkamdaki kadını dinledim ve istirdat ettim.

         Çatışmacı pradigma ile düşünmeye devam ettim, sigara kullanımına bağlı beyin yetmezliği yaşasam da,buna bağlı her ne kadar "flash" olayım azalsa da, çok hızlı düşündüm, hayatımı karara bağladım. raqdikal denemese de yapılması çok önce gerekli şeyleri yaptım. Uğraştıran şeyleri rafa kaldırdım ve bu hem rafla alakalı hem de kaldırışla alakalı ilk ve son yazım olacak dedim ve olacakta.

          İlkokul Türkçe öğretmenim görse gurur duyardı benimle. Haftada bir dersini ayırıp kompozisyon yazdırdığında sınıfta, belki de bu işle uğraşan bir ben olurdum, her seferinde çıkıp okurdum o kıt kelime haznesiyle yaptığım atasözü veya özlü söz yorumlamalarımı ve kadıncağız her seferinde beğenir yazar olmak yazmak hakkında teşvik ederdi beni. Yazar olamadım ama hep yazdım.

          Halil abimle bugün bana bir special icat ettik, çok hoş oldu. Ceyhun abiyi uzun zamandır göremesem de görmek istememe zamnlarımı bugün çöpe attığım için görmeye can attığımı bilmesini istedim. Reamon-Super Girl şarkısını dinliyorum, ölen bir insanı anar gibi. Çok şarkı oldu böyle hayatımda birine atfedilmiş,bir olayla bağdaşlaştırılmış. Aynı şarkıyı ikinci kez kullanamayacak olmak kötü her ne kadar milyonlarca şarkı olsa da dünya üzerinde.

         Anılarımız yoktu hani, Sarah'nın Chuck'ı unutması gibi unutmuştun beni diye düşünürken aklıma Aydın geldi. Bırak yaşadığımız şehri Aydın'da bile birçok anımız var. Evinin yerini bilen kaç insan var Ankara'da? Gençlik yıllarında takıldığın kafeyi bilen.... Kaç kişiyle bu kadar samimi oldun Ankara'da?

         Sonuç olarak;
         Sen en zor anlarımda bile hayatına devam etmeyi tercih ettin, tercih sıralamanda ölü tercih olduğumu geçte olsa anladım,kasma. Sen benim şu halimi hiç bilemedin, hiç bilemeyeceksin de artık. Artıklı konuşmak hiç hoşuma gitmese de, insanlarla birşeyleri tamamen bitirmeyi hiç istemesem de, bazı insanlarla birşeyleri tamamen bitirmem gerekiyor. Gömmek lazım. Mezar taşına da "I told you, I was sick" yazmak lazım. Sen sağa ben selamete artık. Hayat ne bekler, ne ben beklerim bu saatten sonra. Kendime yeni bir ben lazım. Ben gibi benim olan biri. Bunlar için de bana şans lazım.)


9 Nisan 2012 Pazartesi

Fate Bender.

      Murphy amca "birşeyin olmama ihtimali varsa olmaz" demiş, bilge adam gerçekten.

      İnsanlar modernitenin verdiği onca güçle bireyi tanrısallaştırırlar. Bu elin kolun senin olmadığı inancı gibi aslında gerçek gücün de senin olmadığını görmen kadar basittir. Senin arkandaki güç modernitedir ve sen kendini tanrı gibi hissedersin. bilmediğin şey yoktur, google vardır. Bir insan birşey söylediğinde inanmazsın, bing vardır. Kadere bağlanamazsın çünkü sen herşeyin en şifalısını dahi öğrendin ya bir şekilde. Doktorlara güvenmezsin, Doktorum Programı vardır.

     İnsani ilişkilerinde de böyle yapmaya başlarsın sonra, karşıdaki ne kadar bilirse bilsin önemi yoktur belki senin için çünkü sen kendi evreninde kendini tanrı gibi hissedersin.

     Kaderini kendin çizebilirsin, yaptığın seçimlerle , sarfettiğin onca çabayla belki çalışmlarınla sen kendin için en iyiyi kazanabilirsin. YANLIŞ! Hayır olmayan bir işe dua edilmezmiş derler, hayırlısını kim bilirmiş ki diye soracaksın! Kimse kendini kandırıp "Kader Bükücü"lüğe soyunmasın lütfen. Sayısını söylemeyeceğim kadar ihtimalin oluşabileceği şu evrende iki tane taşın yerini değiştirdim diye, kaderime yön verdim sanmasın insanlar. Elinde olan şeyler yok mu elbetteki var, ama kaderi bükmeye çalışmak anlamsız. Kaderinle dövüşmek mantıklı ama kazanmak zor, bükmek imkansız.

   

Protestan Ahlakı.

         Öncelikli olarak şunları söylemek isterim ki sabah sabah bile olsa yazı yazmaya vakit bulabildiğim için çok mutluyum çünkü uzun zamandır gerçekten başımı kaşıyacak vaktim olmadı, bundan sonra da olabilecek gibi gözükmüyor pek ama olsun seviyorum koşuşturmacalı, hayalli, planlı , kendini geliştirmeceli hayatı. Hayatım da birkaç insanın vakıf olduğu birkaç plan uğrunda koşuşturuyorum, koşuşturmam sonuçsuz kalacak olsa dahi umursamayacağımdan, koşarken mutluyum be abi. Konumuza dönelim artık.


         Protestan Ahlakı....İslamiyet'in etik ve ahlak anlayışı....Kapitalizm'in daha doğrusu Liberalizm'in getirdiği bireycilik anlayışı...Türk vatandaşlarındaki Arap kültürü...Faşizm'in ulvi devleti....vs...

       
         Doğulu olmak, bu tezi okuduğumda protestan olmakmış gibi geldi bana.. Gerçekten insanların yaşadığı bu kimlik karmaşasından sıyrılmanın yolu, taklit yoluyla öğrenmeden öte geçip işin özünde(belki teorisinde) anlatılan şeylere bakmaya bağlı olabilir.. Çünkü sandığınız o Vahşi Kapital insanlar sanıldığının aksine protestan oldukları için öyle değillermiş... Protestan ahlakını günümüzde ahlaksızlık olarak görenlerimiz çoktur. Sebebi belki de Türk kültürünün arasına karışmış Arap kültürüdür, belki muhafazakarlık akımının etkisiyle reddetmeciliktir bilemiyorum ancak ahlaksız olduğu iddia edilir protestanların. Reform'un önemini bir kez daha kavrıyorsunuz belki de bu sayede, orta okul bilgilerinizden uzaklaşıp reformun derinlerine iniyorsunuz; neden,nasıl, niye sorularının cevaplarını daha bir net duyabiliyorsunuz incelediğinizde Protestan Ahlakını..
         
          İslamiyet dedik evet yanlış anlaşılmasın hiçbir kültür veyahut din öğesini birbirine benzeştirmek amacı gütmeden yazıyoruz, sadece bizim bakış açımızdan görünenleri paylaşıyoruz sizlerle. İslamiyet'i çoğumuz kulaktan dolma dahi olsa biliriz, en azından 3-5 uygulayıcısını, inanan diyebildiğimiz insanları görürüz. İşte onların sosyal ortamda sahip oldukları hem "senin dinin sana benim dinim bana" cılık hem "ümmet" çilik hem "yaratılanı severiz yaratandan ötürü" cülük karışımı birşeymiş Protestan ahlakı. sadece bunları içeriyor dememiz tabiki mümkün değil fakat kafanıza oturması için elbet ray döşemek zorundayım.
         
           Kapitalizm'in en vahşi hali ve zengin çoğu isnanın Max webber'e göre protestan olaması. Protestanlık savurganlık bir kenara tasarrufu öğütleyen bir ahlak anlayışına sahip, bir nev'i İslamiyet'in israf anlayışı gibi. Kapitalizm'deki vahşetin yaşatıldığı insanlar, protestan ahlakıyla alakası olamadan bu muamelelere maruz kalmışlar. Ha her işin bokunu çıkaran olduğu gibi  israfın yada tasarrufun bokunu çıkaranlardan işçilerin ücretinden tasarruf etmeyi düşünmüş. Tekrar söylüyorum doğruluğunu sorgulamam.

          Libaralizm'in bireycilik anlayışı, özel alan, özel yaşam kavramları. Siz hiç doğuluyla tanışmadıysanız bilmezsiniz belki, kısa bir anektod anlatayım. "Farsi bir adamın oğlu olan Türk adam evlenir ve babasını evine buyur eder, babasının televizyon sevmediğini bilmesi üzerine televizyonu yatak odasına saklayacaktır çünkü girmezse bir tek oraya girmez ev de diye düşünmektedir. Yalnız bunu yeterli bulmayan Türk televizyonu karyolanın altına yorgana sararak saklar ki hani gelse bile yatak takımı sansın Farsi babası. Buyur edilen Farsi adam buyur edildiği salonda uyumak ister, gece geldiğinden olsa gerek diye yatagı hazırlanır,yatar ve bir bardak su dışında hiçbirşey tüketmez. Sabah kaltığında hazırlanır, giyinir ve bekler. Lavabo için dahi olsa dışarı çıkmaz. Evin Beyi, Farsi adamın oğlu odaya gelir baba kahvaltı yapalım der mutfağa çağırır, farsi adam salonda yattığı yerde yapılmasını teklif eder ve babasını kırmayan oğul babasıyla salonda kahvaltı ederler, muhabbet ederler. Sonra gitmek vaktinin geldiğini söyleyen Farsi adam evin başka hiçbir yerine göz ucuyla dahi bakmadan evden çıkar, hayırlı dualarını eder ve ayrılır." Günümüzde bunu oğlunun evinde yapanı bırakın başkasının evinde yapan kalmadı farkındaysanız. Bu adam doğludu, Farsi olduğu için değil gerçekten doğulu olduğu için doğulu diyorum kendisine ve "Özel Yayat", "Özel Yaşam" konularında kimsenin dikkat etmediği kadar dikkatliydi. Şimdi Protestan ahlakında yada Liberalizm'in bireycilik anlayışını basit bir özel yaşam, özel hayat şeklinde yorumladığımızda bile ne kadar güzel birşey olduğunu görebiliyoruz. Biz özgür olmak için başkalarının özgürlüklerini yıkan insanlar olduk artık... Herkesin Modern anlamda özgür olduğu bir dünya da kimse özgür değildir unutulmasın.

          Türk kültüründeki kadın evnin kadını, çocuklarının anası olacak anlayışı, Türk kültüründe dememize rağmen başından beri Türk kütlründe olan birşey değildi. Arap kültüründen gelme bu yaşayış tarzının hiçbir emaresi Orta Asya Türklerinde görülmezdi. Klasik Hatun'un onaylamadığı yasa yürülüğe girmez muhabbetinden çok, evlilikle alakalı şunları anlatayım. Eski türklerde bir kadınla evlenmek isteyen erkek, kadınla ok atmak, bilek güreşi yapmak zorundaydı ve eğer bayan beğenmezse evlenemezdi. Şimdi Kızlarımızı hatta Karılarımızı satar olduk. Muhafazakar veyahut milliyetçi olduğumdan böyle demiyorum, gerçekten doğrusunun bu olduğuna inandığım için böyle söylüyorum. Yerleşmiş kültürü bırakmamız çok zor ama Nazım'da şöyle demiş :"Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..."..

          Devleti umursamayan bir anlayış olarak gösteriliyor bireycilik.. Evet liberalizm Devleti ulvileştirmez,kutsamaz kabulümüzdür ancak devletin gerekliliğinden de bu zamana kadar hiç vazgeçememiştir. Devlet olgusu zaten yok edilebilecek gibi gözükmüyor şu günlerde. Birey belki bireysel davrandığında protestan ahlakına göre yaşadığında diğer tüm bireylere karşı ödev ve görevlerini yerine getirdiğinden, devletine karşı da görevlerini yerine getirdiğinden devlet kendiliğinden belki bir A.B.D. ye dönüşebilecektir. Toplumu umursar protestan ahlakı, bireycidir ama toplumcudur da işte.

      Millet nasıl İslamiyet'i hakkıyla anlatamıyorsa, benim de Protestan ahlakını hakkıyla anlatmamı beklememelisiniz. Giriş mahiyetindeki bu yazı sadece ilgi doğurmak amaçlıdır, özellikle zannedildiği gibi siyaseten hiçbir amaca hizmet etmez. Makaleyi okumanızı öneririm.http://www.e-akademi.org/incele.asp?konu=WEBER%92%DDN%20%93PROTESTAN%20AHLAKI%20ve%20KAP%DDTAL%DDZM%DDN%20RUHU%94%20ADLI%20K%DDTABININ%20%DDNCELENMES%DD&kimlik=1189422995&url=makaleler/gaslan-1.htm  Bu adresten özetini bulabileceğiniz ancak tavsiyem kitabını komple okumanız.