30 Ağustos 2012 Perşembe

Fazla duygusalım bu aralar, gözlerim hep dolu..


Ekledikten sonra farkettim ki yıl sırasına göre falan sıralanmış bunlar... 







 

29 Ağustos 2012 Çarşamba


Öleceğim uykumda, yaşamazsam seni
Geceleri zindan edeceğim gündüzlere...

28 Ağustos 2012 Salı

   Hiçbir şey bana hiçbir şeyi anlatmıyor bugünlerde
   Ruhum bedene yansıyor sanki
   Kilo alıyorum
   Daha bir kamburum...

   Rüzgarın sesi tatlı gelmiyor artık.
   Fazla ağlamaklı
   Yağmur kokusu mu hoş değil
   Fazla taze..

   Bir kadın gülümsese bana
   Yüzümü çeviriyorum
   Kaldırımda ayak seslerini
   Takip etmek mi o da ne?

   Alıştım diyecek oluyorum hayata
   Hayat bana yüz çevirmiş gibi
   Alıştım diyecek oluyorum ölüme
   Ölüm beni terketmiş gibi...

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Keyif.

       Bu aralar pek keyifisizim. Keyfimin yerine gelmesini bekliyorum, çünkü çabalayamayacak kadar keyifsizim.

24 Ağustos 2012 Cuma

Gerçekleri Söyleyen Adam Pt.2

 Özenti piçin tekiyim. "Pikachu" diye balkondan atlayan akıl yetisine sahip olmayan çocuktan farkım yok. Bahaneler, bahaneler... Yıktılar köyümü, siktiler karımı halbuki ben "Rambo"ydum tripleri... Yunus Emre'nin "Ben Bilmem" zikri olayından hiç ders alamamış gibiyim. Megaloman değilim, "realist sami" kadar bilmediklerimi kabullenme konusunda realistim ama inkar etmekte, gerçekleri sapıtıp beynime oyun oynamakta da üstüme yok... Kendinizin inandığı bir yalanı yalan makinesinin de tespit etmesine imkan yok...


       Hadi nerde inandığın o potansiyel.. Senin gibiler için birçok film yapıldı son zamanlarda; Surrogates,Gamer vs...  kabuklu bir canlının ölüsünün yardımıyla kendi potansiyelin varmış gibi  yutturdun millete... Aferin! (Sago ses tonu)...



       Felsefeyi severdin? Hadi "Ali Şeriati" konuşalım denildiğinde göt gibi kaldın... Daha neler neler...



       İnternet kardeşim yüzyılın en iğrenç, zararlı, bağımlılık yapan alışkanlığı.... Dinsel Paradigmayla "DECCAL"leştirilebilecek olgu. Yüzeysel bilgiler, yarım yamalamalar... "Good Will Hunting" filminde Sean(Robbie Williams)'ın dediği gibi : " Sorsam bana okuduğun onca kitaplardan, sanata ilgin olmamasına rağmen Michelangelo hakkında pek çok şey söylersin; dini, eserleri, hayatı, papayla ilişkisi, politik etkileri, cinsel tercihi vs ancak Sistine Kilisesi'nin nasıl koktuğunu söyleyemezsin çünkü hiç oraya gidip, o güzel tavana bakıp havasını solumadın. " Bu alıntının ana fikri şudur : "İnsanlar pek çok şey öğrenebilirler ama ancak genelleme yapabilirler, yaşamadıkları şey hakkında hiçbir fikirleri yoktur." belki Evliya Çelebi bu sırrı keşfettiği için gezmeyi tercih etti bilemiyoruz. Şu sıralar bildiğim tek birşey varsa o da hiçbir sikim bilmediğimdir. Evet belki sorsanız kendi çapımda birkaç kitapvari cümle kurabilirim, sizde bana kurabilirsiniz ancak benim böyle şeylere ihtiyacım yok benim duyguya ihtiyacım var... Sistine Kilisesi'nin kokusuna, belki de Michelangelo'yu bu kadar yetenekli yapan ilham kaynağına... Bilemiyoruz tabiki hiçbirşeyi, tahmin ediyoruz, en güçlü tahminimiz doğru oluveriyor (Muhtemel olasılıklar teorisi*)... Muhafazakar kesim bazen haklı, bazen çok yanlış... Ayakta kalan kültür en güçlü, en faydalı olandır inançları var ya işte o hem yanlış hem doğru olan... bunu bile bilemiyoruz... Kendi çapımızda birşeyler yarattık, bizden sonra gelen çocuklarımızının da bunu öğrenmesini bekledik... Alfabeyi icat ettik ki herkes okusun yazabilsin,  hukuk çıkardık birkaç insan prof. olmak uğruna kafayı yesin diye, matematik zira böyle ki bunlar en gerekli görüp, dayanak noktası uydurabildiklerim... Halbuki bunları bilen hiçbir şey bilmiyor, hayatın en güçlü duygularından biri olan öfkenin sınırlarını tanımamış bile belki... Ya da en çok can yakan duygularından birini , babasının sırtında sigara söndürmesinin ne demek olduğunu... Acı tecrübeler yaşayın demiyorum ama hayata BEN dahil çok boş baktığımızı biliyorum...



     Anlamadıysanız zaten ne dediğimi ben de bilmiyorumdur, anladıysanız başta vermem gereken şu şarkıyla finali yapabilirsiniz. 



   Demiştim Mohsen Namjoo Modundayım diye;




 

*Muhtemel Olasılıklar Teorisi : Henüz kaleme alınmamış bir teori, muhtemel olasılıklar ile evreni açıklamaya çalışır. Her konuda elbet birisinin şansı yüksektir ve yüksek deneme sayısında şansı yüksek olan elbetteki kazanan olacak ve o bizim doğrumuz haline gelecektir, ancak sonsuz bir deneme sayımız olsaydı bütün olasılıklar eşit olur böylece doğru ortadan kalkardı. Kısaca Açıklamaya çalıştım idare edin.

DipNOT: Açıklanması gereken başka bütün bilinmeyenler için Google Amca'ya başvurabilirsiniz.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Mohsen Namjoo Dinlenmez mi?

 "Mohsen Namjoo" moduna girdim gene, sonum hayrola... Nasıl anlamak istiyorum şu adamın müziklerini, sözlerini bir bilseniz... İranlı bir kadın alıp bana farsça öğretmesini isteyecek kadar... Bakıyorum da bizim kendi kültürümüzde farklı görüşler sebebiyle inkar ettiğimiz birçok müzisyen gibi bu da İran'da değişik badireler atlatmış... Dilerim ki gözünüzün önüne hiçbir şey, hiçbir kimse set çekemesin...

21 Ağustos 2012 Salı

Gün doğumuna koşmak!

    Birazdan gün doğumuna koşma gibi saçma bir deneyim edineceğim şans dileyin!

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Three Days Grace - Chalk Outline (Turkish Translation)

                                                                         


                                                                             ORjinali:
                                         

16 Ağustos 2012 Perşembe

Türkiye Bayrama Afiyetle Giriyor!


http://www.greenpeace.org/turkey/tr/news/gdo-basvurulari-geri-cekildi/

 Şahsi tebriklerimi iletirim. Gerçekten kayda değer bir uğraş verdiğinizi biliyoruz. Dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek için hepimize düşenden fazlasını sarf ediyorsunuz. Dilediğiniz şekilde ödüllendirilmeniz dileğiyle..

Destek vermek isteyen var ise : 
https://med.greenpeace.org/destek-ver/

14 Ağustos 2012 Salı

Kurmay Subay.

     Aşkın insanı güçsüz kılacağına inancı devam etmekteydi. Kendisini yetiştirme sürecinde ahlaki,etik,toplumsal tüm yargıları yıkıp kendi doğrularını oluşturmuştu ve bu sınırlar onu güçlü kılan şeylerdi. Aslına bakarsanız bağlı olmamak ona bu zamana kadar çizilmiş güçlü insan imajının bir eseriydi, çünkü kaybedecek hiçbirşeyi olmadığına inanıyordu.

    Kaybedecek hiçbirşeyi olmaması, onu motive edebilecek hiçbirşeyi olmaması da demekti aynı zamanda. Bu onu belki de faşist bir bireyciliğe gömüyordu. Katı bir şekilde kendi kurduğu doğrulara olan inancı sadece bireysel davranması yönünde olabilirdi çünkü değer vermek zayıflıktı, sana karşı kullanabilecekleri bir kozdu her zaman için.

   Oysa ki birçok aşık insan, onun başaramadığı pek çok şeyleri başarmıştı. Farkedemeyeceğiniz kadar büyük bir motive unsuru şu "tutku". İnanıp inanmamak size kalmış ama sevdiği şeyler uğruna büyük şeyler başarmış çok insan var hayatta... Belki yıkılacakken, onunla öğrenen tutunmayı hayata...

  Bu bir risk...sizi zayıf kılacak ya da sizi dünyanın en güçlü insanı yapabilecek kadar büyük bir frekans aralığına sahip bir risk hem de.. Bu riski ise sadece gözü kara insanların alabileceği kanaatindeyim, belki bir de yüksek tutku seviyesindeki insanlar..

  Kendi suçu olup olmadığını anlamak zor, hayat ona böyle olması gerektiğini göstermişti. Geçmişte yaşadığı birçok şey, bağ kurmanın altın kuralları olan birçok şeyi zedelemişti. Dolayısıyla zorlanıyordu bağ kurmakta. Asosyal değildi yalnız yanlış anlaşılmasın, şekilci bağ kurmakta onun üstüne insan yoktu yalnız duygusal bağ kurmak dediğimizde de ondan kötüsü yoktu. Sanki hissiz gibiydi..

  2'lik tabanda çalışan bir kafası vardı. Hatta en yakın arkadaşlarından bir tanesi ona bunu bildiği için "Kurmay Subay Zekası Var Sende." der dururdu. Haklı mıydı? Belki.. Yalnız arkadaşının tanıdığı en iyi kurmay subay zekasıydı bu, çünkü kaçlık tabanda olduğu bilinmeyen şu dünyanın 2'lik tabana bu kadar hızlı indirgenmesi ve işlenmesi şaşırtıcıydı.

  Kurmay subay bugünlerde zekasından şüpheye düşmüş durumda... Belki "Tutku" arayışında...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Çok şey yazmak isterdim...

    Herkesin en kolay şekilde dertlerini akıttığı bir kanalizasyon burası. Gamsız,çekincesiz ve çoğu zaman içten anlatımların da yuvası, lakin benim için en az şeyi yazabildiğim yer... Çok şey yazmak isterdim buralara, çok şeyler anlatmak isterdim sizlere ancak mümkünatı şimdilik yok... Sanırım bunun derinlerde bıraktığı acıyı da anlatmaya gerek yok......

    Bazen ne kadar saçma diyorum yaptığım bu işe... Yanlış yapıyoruz, önce dolmak sonra yazmak gerek diyorum..Hatta dolsak yazmamıza bile ne gerek... Biz hatayı burada yaptık; bilmeden yazdık, bilmeden konuştuk diyorum işte...Karamsar bir karanlık kaplıyor içimi, çekip gidesim, bırakıp ölesim var...

    Her saniye, düşündüğüm her farklı konu bence sizin de bilmeniz gereken şeyler var kafamda..Ne dolu kafaymış amk! Halbuki az önce söylediğim gibi bir o kadar da boş yazmak var işin ucunda...Hayatımda sevdiğim ender işlerden biri bu ancak yaptığım en kötü iş de bu belki, anlatamıyorum çünkü...

    ------
 
   Düşüncelerin dili olsa keşke... Dil somut şeylere bağlı kalmadan hareket edebilse, duyguyu yansıtabilse keşke orijinal renk tonunda...

   Bir çift göz olsa keşke, bakınca içimi donduran.... Bir ses olsa keşke tonu kalın, notası ince, titreyen sen deyince...Bir ruh olsa keşke karşıda, dile de gerek kalmasa anlaşmaya....

   Kıyafeti olsa sade,eski belki ortaçağdan kalma tasarımıyla...Klasik ama baki der gibi bana...Sadakat yeminleri dolu, itina kokan....
 
  -----

   Anlasanız ya beni?

  -----

   Yozlaşmışız zor artık, ben de yorulmuşum pek bir zor artık... "Paradox"lar "parody"e dönüşmüş bile çoktan hayatımda, gülsem mi çözsem mi bilemez olmuşum.. Kimi zaman uğraşmış kimi zaman gülmüşsün sen de...Koyvermenin tadına bakmadık mı zaten?

 -----

   Çocuk halimi özlemişim...
    Dinginlik aramışım..Hatta şuan size de dilemişim.


 

 

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Kısır Yazar.

      Bitirdik sonunda, zaten boşuna acı çekiyorduk. Tatlıydı, hoştu. Ayrılığımız da hoş oldu; kavgasız, gürültüsüz, isteyerek. Uzun zamandır birçok serüvenden geçmiş olan kalbimin kısa bir süre de olsa dinlenmeye ihtiyacı olur sanırım, bilemiyorum dinlenmeye de bilir, onu sadece kendi bilir. Duygusal kimliğimi kaybedeceğimden, kısır bir yazar olacagımdan endişe etmeyiniz, artık Ahmet ALTAN'dan farksız bir yüreğim var :) Hicri BOZDAĞ deyimiyle "hepinize koca kupa dolusu kahve ve sevgilerle hayırlı geceler efendim...".
 Beni bu anlatır işte.

Mataracı Kız.

  "daha gerçek yalanlarım doğrularından o yüzden boğuluyoruz bir bardak suda fırtınadan" dediği tesadüfler şarkısı 2 sene öncesinin doğum günümün şarkısıydı. Evet doğum günü şarkılarım var böyle farklı tellerden ama asla rastgele olmayan. Eski dostum çok yerinde bir hareketle doğum günü şarkım olarak ilan etmişti hatta bunu neyse konuya girelim.
 
   Yansıdım ben sana. Aynadaki yansıma kadar gerçekçiydi belki ama yansımaydı sonuçta gerçeğe çok benzese de fiziksel bir varlığı yoktu sendeki benin. Sen yansımamı sevdin, ben ise zaman geçtikçe değiştim, yansıyan ben değişti, her ne kadar kalbim aynı kalsa da sevebileceğin şeyler değişti belki. Değişmek zorundaydık sonuçta, devrimci bir ruha sahiptik, içimizde hergün yeni bir devrim yapardık, bir günümüz diğerinin aynısı olmasın diye. Sen benim devrilmelerimi kaldıramadın belki de, belki de farklı hızda devriliyorduk.. En kötüsü ise çoğu yanlış devrimci gibi devrildiğin bir yerde statükocu olmak istedin , ben ise gelemezdim statiğe... Anlaşamıyorduk sebebi bilinmez ama ben biliyordum içimde ne istediğimi; gözü kara bir insan.. Sakinleşmenin zamanı değil, belki hiç olmadı bende... Heyecan mı? bilemiyorum... Bildiğim tek birşey uyum problemleri yaşamamız, uyum problemleri yaşamamızın temelinde ise iletişim problemleri yaşamamız sanırım. Ben iletişemiyor muyum? Karar bana düşmez ama en azından iletişmek için elimden geleni yapıyorum...

    Planlar yapıldı, haritalar çizildi yolculuk başlasın... Kalabalık ekipten biri matarasını unutmuş... O katılmazsa olmaz ama plan onsuz yürümez ama.. Ne yapalım matarasını almaya gitsin ya da planı iptal edelim?  Matarasını unutması bile bu plana ne kadar değer verdiğinin bir göstergesi bence, daha fazla açıklamaya gerek yok. Değer görmek isteyen değer verdiğini gösterir. Kimileri ne sıkıntıları bırakıp geldi dağa tırmanmaya kimileri ne korkaklıklarını yendi. Halbuki kimisi hiç sevişmemişti bile, senin için sevişti oysa sen hep doğal buldun, olması gerekendi ya da kişi bencilce düşünceler için bunu yapıyordu, sence nereye kadar? Bence sen evde mataranı unutuncaya kadar.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Bir Adam...

Karalıktan başka birşey göremeyen bir Adam
Elleriyle bulur bir hayat
Çırılçıplak bir beden
Yaz yağmuru..

Hiç heyecan hissetmeyen bir Adam
Pırıl pırıl bir yürek
Açık renk bir tişört
İlkbahar güneşi...

Neyi nereye sokacağını bilmeyen bir Adam
Aşina bir can
Sade bir ceket
Sonbahar sıcağı..

Düşünceli, sessiz, ilginç bir Adam
Yarım kalmış bir sevda
Yamalı bir patlo
Zemheri kış...


...İzlemeden Geçme...


8 Ağustos 2012 Çarşamba

İşler Ters Gidiyor.

      Dünyanın en pıtır pıtır, aşk ve sevgi dolu şarkısında kendimi kaybettim. Yalnız pıtır pıtır olarak kaybetmedim, bu bizim şarkımızdı, böyle hissederdik simdi nasıl olduk.

7 Ağustos 2012 Salı

Özür Dilemek Gerekmiş !!!

         Sevdiğini sevmediğine, sevdiğinin de seni sevmediğine inanmak. Saçma bir düşünceyle özünü dışarı çıkaramamak. Özünü çıkardığında insanların korkacağına inanmak. Bu günlerde ismi lazım olmayan bir blog yazarı özünü dışarı saldı. Özendim, aşık olabilecek kadar özendim hem de... Gözlerim doldu... Aşkı bulamamış, aşık olduğu tek kızı kaybetmiş bir insan olarak üzüldüm. Aslında bana gereken aşkta değildi, uyumdu. Hiç uymadık kız arkadaşlarımla şuana kadar birbirimize.. körü körüne gittim birilerinin üstüne... beni herkesin ortasında öpemeyen kızı ne yapayım...Yalnız kaldığımızda beni çıldırtmayan kızı ne yapayım... Her hareketi benim başlatmamı bekleyip ben kendi ayakları üzerinde durabilen bir kızım triplerindeki insanı ne yapayım... Bu zamana kadar bana hiçbirşey vermemiş, çoğu zaman çok önemli gördüğüm şeyleri bile çok kolay şeylermiş gibi değiştirmiş bir insanı ne yapayım... Özür bekler gibi bir de benim ona karşı arkadaşlarından daha uzak olduğumu söyleyen kız, sen ne zaman bana arkadaşlarından daha yakın oldun? Kankan arasa ben arasam, sen düşün, kankanı mı seçersin beni mi? Cevabı biliyorum ve bildiğim için de kankanla beni kıyaslama lütfen. Ben zamanında çok denedim 1. sıraya oturmayı ,olmadı salıverdim, senin istediğin gibi yaşadık hayatı, ilişkimizi ve işte buradayız. Unutma sana aynadan farksız olurum demiştim ilişkide, öyle de oldum her daim. Sen yaptığımız plan sonrası bana verdiğin sözden sonra arkadaşın arayıp gelmelisin dedi diye onun yanına giden insan, üstüne geldiğinde ben arkadaşlarımla kendi tarzımda eğleniyorum diye bana kızan insan... Daha fazlası olduğunu bilen ve bunları bile anlamak için benim anlatmama ihtiyaç duyacak küçük! Beni sinirlendirmenin ne demek olduğunu az çok biliyorsun, sonra gelip o "Diyalektik Yoksunu" beyninle beni yargılar ve hükmü verirsin dimi! Beni bir kez olsun dinlemedin ya kendini ya arkadaşlarını dinledin! Şimdi de onları dinlemeye mahkumsun! Otur azcık "Empati" yap. Ben neler yaptım senin için düşün. Sakın deme bende çok şey yaptım, yapman gerekenleri bile adam akıllı yapmadın. Bir kız arkadaştan beklenileni bile tam karşılayamadın! İşte sana özürüm: Kusura bakma elimden bu kadar geldi!

3 Ağustos 2012 Cuma

Bu hareketi Tanımlayamadım.

      Ankara'ya ara verme çabamda durağım Eskişehir oldu. Bu şehri sizlere anlatacak değilim, biliyorsunuz veya bileceksiniz bir şekilde. Olay burada yaşandı. Evdeyim-Üniv. cad. sonunda bu arada ev- mutfak balkonundayım, kimliği tanımlanamaz şahısı gördüm. Garip bir havası vardı, iyi giyimi, genç vücudu yalnız birşeyler eksik gibiydi de aynı zamanda. Evin baktığı sokağın karşı tarafından usulca yürüyordu, belli vardı bir sıkıntsı. Durdu, etrafına bakındı hafiften göz ucuyla ve eğilip yerdeki daha önceden kullanılıp atılmış olan peçeteyi aldı gayet rahat bir şekilde elini, ağzını ,burnunu sildi ve aldığı yere bıraktı. Bu olay karşısında içime çektiğim sigara dumanı muhtemelen vücudumun bütün kısımlarına kaçtı. Gülemedim, ağlayamadım, bu hareketi tanımlayamadım.. Eh be adamım ben ne diyim ki sana dedim, kaybolan fırtımın yerini doldurmak için bir daha çektim.