12 Kasım 2012 Pazartesi

Yalnızlık Aynası, Kısım 1 ...

       İnsan kendinden kaçar, dört nala olmasa da tüm gücüyle elinden geldiğince.. Saklanır içindekinden, kendinden... Karanlıktan korkar misali korkar yalnızlıktan; belki de bilmediğindendir, tanımadığındandır kendini... Yalnızlık insana kendisini tanıma fırsatı verir ancak her insanın kendini tanıması hoş olmayabilir çünkü yeni tanıştığı kendisinden tiksinebilir... Bu sıralar, sosyal ortamdan uzak durma denememin saymadığım bir haftasına girmek üzereyim ve yalnızlığımdan daha doğrusu yalnızlığımda karşılaştığım kendimden korkar oldum... Tiksindiğimi düşünmüyorum ancak her balık burcu insan gibi şişirilmiş hayallerim sayesinde, ulaştığım hiçbir şeyin beni tatmin etmesi söz konusu değildir...

        Sosyal ortama bağlı kalmak, bu zamana kadar hep maske olarak gördüğüm fakat iş bölümü esasına göre insanların bazı ihtiyaçları yaratıcı tarafından birbirlerine bağlı kılındığından ötürü maskeden farklı olarak kıyafet giyme zorundalığına benzer bir şekilde yorumlama getirdiğim bir şey halini aldı... İçgüdüsel olarak yaratıcın bizi sosyal olmaya mı yoksa yalnız başımıza yaşamaya mı ittiği sorusuna birçokları "insan sosyal bir varlıktır" paradigmasıyla açıklama getirmeye çalışmış olsa da bu benim tarafımdan tatmin edici bulunmayan bir cevap olarak kalmıştır. "Haya" diğer adıyla örtünme içgüdüsü gerçekten var mıdır yoksa İslamiyet bunu cinsel dürtüyle ilintili olduğu için mi içgüdü kabul etmiştir bilmiyorum ancak sosyal olma içgüdüsü de örtünme içgüdüsü kadar başka amaca hizmet eden hatta belki de cinsel içgüdüye hizmet eden bir olgu olarak canlanıyor gözümde. Bu sebepten ötürü belki de cinsel dürtüsünü törpüleyebilmiş-inanması her ne kadar zor olsa da varlığının somut delilleri varmış- insanların sosyal olmasına gerek kalmayabilir. Kısa bir örnekle açıklanmak istenirse: Kişi cinsel anlamda herhangi bir birleşmeye kapalı olduğu zamanlarda-karısının vefatı, sevgilisinden ayrılma, büyük depresyon, evlat kaybı, yeni doğum- sosyal olmaya da bir nev'i kapalı hale geliyor ve sosyalleşmek istemiyor.. Aynı olay uzun süreli "tek cins habitatları"nda da görülebilmektedir, kişi veya canlı ya sosyalleşme ve ciftleşme arzusuyla dolup taşacak ya da sosyalleşmeden tamamiyle kendini geri çekecektir. Öyledir ki evlilik durumlarında kişiler sosyalleşme arzularını yavaş yavaş, bazen birden yitirirler. Hatta evlilik ya da birliktelik sürecinde çiftler birbirlerinin sosyalleşmelerine sınırlamalar koyma, kıskanma gibi içgüdülere sahip olacaklardır ki sosyalleşme süreci kişinin eşi için potansiyel bir tehlike olarak hem bilinçüstünde hem de bilinçaltında algılanmasının sonucu olarak düşünülebilir.

       Yalnızlık aynasında fark edeceğiniz şeyler sadece cinsel hayata dair şeyler olmayacak elbette ama kişinin kendini tanıması cinsel kimliğiyle ve yaşantısıyla doğrudan ilişkili kabul edildiğinden kendinizi tanımak için cinsel kimliğini, çiftleşme içgüdünüzü de tanımak zorundasınız.

       Çoğu insanın yaptığı gibi kendinizden kaçmayı bırakıp ayağa kalkın ve kendinize yalnızlık aynasında bir bakın. Olduğunuza inandığınız kişi ile emin olun aynadaki farklı olacak ve hangimiz gerçek hangimiz yalan diye sormaya başlacaksınız. Potansiyelinizi ortaya çıkarabilmek için yalnızlık aynasında gördüğünüz sizin, olduğunuzu düşündüğünüz sizle aynı olması gerekir.....


*Sosyalleşme, sosyolojik bir terim olarak değil, sosyal ortama katılmak anlamındaki halk arasındaki kullanım şekliyle kullanılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder