23 Şubat 2012 Perşembe

Sen galiba sevgiyi yanlış anladın?

     Ahmet ALTAN, "Kadınlar adamı öldürür.","Cinayetsiz bir cinayet romanı yazmak istiyorum. Yazsam aşk romanından farksız olurdu herhalde" gibi cümleleriyle ilhamı tavan yaptırdı bende. Bende cinayetsiz bir cinayet romanı yazacak havadayım. Beynim üşüyor resmen, argümanlarından uzak düşünüyor çünkü şu sıralar başka bir  argümanla meşgul. Yıkılmışım, yılların çalışması sonucu ortaya çıkardığım füze kalkanım devre dışı. Kafamı beylik silahımla havaya uçurmuşum gibi hissediyorum. Kendi yarattığım bir problemi kendi tadımda çözüme kavuşturmuş ve insanların anlamasını umut etmişim, belki o insanın. O kadar manasız kelime var ki kafamda, o kadar manasını kaybetmiş, manasından sapmış kelime var ki bunların gerçek manalarını öğrendiğimden bu yana insanlarla doğru düzgün iletişim kuramaz oldum. Yadırgamıyorum zaten sorunun bende olduğunu biliyorum. Zaten en baştan beri hep bunun farkındaydım sadece anlatamadım doğal olarak, anama babama bile. Sorunun asıl su yüzüne çıkmaya başladığı zaman ise insanlarla iletişime geçmek zorundalığında kalmaya başladığım zmana denk geliyordu ki bu 5-6 yaşlarım demek. Mahallenin "culluk cuma"sı bile bir farklıydı benim için, onu herkesten farklı anlardım, belki çok daha fazla hayalperesttim neyse konumuzdan sapmayalım. İnsanlar hep basit olduğunu düşünür dünyanın, "yaşayıp gidiyoruz işte" zikiriyle tanışmaları uzun sürmez, sallamazlık ve fatalist boyutta kadercilik amentüleşir insanlarda. Tekrar söylüyorum yadırgamıyorum ve anlayabiliyorum sadece bende öyle olmadı demek istiyorum. Amentü'yü bile diğer Arapça şeyler arasında en son öğrendim. Bu amentülü yaşam insanlarda teamüller oluşturdu, ezberden konuşulan bir dil ortaya çıkardı, ezbere yazanlar çoğaldı bir nev'i manasızlaştı hayat. Herşeyin hemen hemen herkesi etkilediği gibi sende nasibini almıştın bu "stayla"dan. Gördüğüm insanlar arasında saflığını en fazla koruyabilmiş insandın bu yüzden senin için "potansiyel en iyi" kavramını sıçtım. Seviyorum diyordun sende bana, S-e-v-i-y-o-r-u-m, bense sevgi kavramını senden biraz farklı yorumluyordum. Anlamını belki küstahça ama çok iyi bildiğimi savunuyordum. Seviyor işte diyordum, nasılda kolayca söylüyor. Ama galiba sen sevgiyi yanlış anladın? ya da ben senin sevgini yanlış anladım?  Bilir misin neden insanlar eskiden sevdiklerine(beğendiklerine) "ay parçası gibi" derlermiş? Eskiden gelen bu kelime kalıbı manasını yitirmiş olsa da günümüzde hala kullanılıyor ama manası atfedilemiyor. Güneşe zaten sahip olanların herşeyi olmakmış ayı olmak, aya benzemek çünkü verebilecekleri en büyük makam yaşamın kaynağı,yaşamın ana artellerini besleyen, geceyi gündüz yapan güneş makamı dolu olduğundan; gecelerinin aydınlatıcısı, yalnızlığın gidericisi ay olmakmış. Ben ise seni Güneşsiz kaldığım bir haziran ayında tanıyıp ilerleyen süreçte güneşim olmana izin vermiştim. Sen ise her gece yüzüme bile bakmazdın, anlamazdın benim enerjimi senden aldığımı. Ben hep geceyi beklerdim... Senle çok gece bekledim, kimi zaman baktın kısacık kimi zaman hiç gelmedin yanıma. Bu sebeptendir ki bana gereken değeri verdiğine hiç inanmadım, güneşin vardı zaten senin anlatırdın heyecanla ben kabullenmiştim ayı bari olayım demiştim.. Bana geldiğinde hiç o heyecanı göremedim... Hep güneşlerinle oynamak isterdin, güneşlerinin yanında olmak her olaya onları da katmak.. Ben beni görmediğin, onlarla vakit geçirdiğin gündüzlerde de vardım sen farketmedin... Neşeni bozmak istemzdim o kadar seviyordum ki seni benle hep gecede kal diyemedim, ihtiyacın vardı sonuçta güneşe yaza neşeye.. O kadar gaddar olamadım dürüst olmak gerekirse... Bir aralar el fenerin bile olmuştum hatta... Elindeydim ya sevmesen de karanlığı başın sıkışınca bana ihtiyacın olurdu ya nasılda heyecanla önünü aydınlatırdım, çabalardım..Sonuç gene aynı...
Güneşin olamayacağımdan da değildi bunlar senin beni güneşin yapmak istemeyişindendi... Pek ala güneşte olurdum, hem de birkaç galaksilik.
       Kimseye suç bulmuyorum,  bize sevmeyi bile yarım yamalak öğrettiler, biz de yarım yamalak bir ilişki yaşadık ne yaşadığımızdan tam anlamıyla zevk aldık ne de ayrıldığımıza sevinebildik. Modern dünyanın çoğu insanı gibi arafta kaldık. Problemi çözmeye odaklanmadın diyemezsin, kesinlikle çok uğraştım. Bu yazım bile gururunu çiğnemeyeceğini bildiğim için yazılıyor şu an. Gerçekten seviyorum dediğin adam için gurunu çiğneyemeyecek kadar seviyor olman üzücü. Oysa ben en saf halinle gelebilmeni çok isterdim, benim yanımda bütün maskelerini çıkar kafandaki bütün sorunları ve soruları at isterdim. Çok güven istiyorum belki haklısın. Ben hep en saf halimle geldiğimden senin de öyle gelebilmeni beklemişimdir muhtemel. İsterdim ki sana seni anlatayım, bunun gerekliliğine bir inanabilsem sana seni öyle anlatırdım ki benim gözümden.... Benim gördüğüm seni bir salsak şu dünyaya var ya.... Bunu istemiyorum özünde bencil bir adamım çünkü... İyiyim de özümde bencilliğimde iyi aslında en azından evcilleştirmeyi biliyorum bütün kötü özelliklerimi içimdeki iyi öz ile. Duygularımı kapatmamın bir amacı vardı işte. Kapatamadım. Sadece bunun için üzgün olduğumu bilmeni isterim. Böyle aciz bir yol seçmemin sebebi ise ikinci bir patlamanın olası zararlarından kaçınmak olsa gerek. Diğer yöntemlerin hepsi belirli sebeplerle uygun yöntemler  listemden çıkmış durumdaydı.

    Yıllar geçtikçe sıradan mı olacaksın?
    Yoksa yenilmeyip zamana sevdiğim gibi mi kalacaksın?
                                                                               C.Erçetin

Çok düşünme, tadını al hayatın. Benim gibi insanların uzaktan aşık olunası yakından ise gerçekten çekilemeyecek kadar tiksinç görünebildiklerini bilirim. Bununla, seninle veya dünyayla pekte bir derdim yok,
Sadece birkaç birşey istemiştim olmadı S.ET.


Evet, seni seviyorum budala; tıpkı denizin, kendi dibindeki bir çakıl taşını sevmesi gibi, evet işte sevgim seni böyle kaplıyor. 
- ve Tanrı izin verirse senin yanında bu kez ben çakıl taşı olacağım. 


 Çok optimistsin be KAFKA!

Saygılar vesselam...

17 Şubat 2012 Cuma

İlk Kendinde Devrimci Her An...

    Yanlış inandığını bildiğiniz bir insanın inancını yıkar mıydınız sizinki kesin doğru olsa bile? Saldırır mıydınız inancına? Bu, cennete gideceğini bildiğiniz adamı bu dünyanın kötü olduğu kabulünün olduğunu bildiğiniz için öldürmek gibi değil midir? Öldürmek ne zaman iyi bir hareket oldu? Yeni inancının daha iyi olacağını,onu daha iyi yapacağını bildiğiniz için mi yıkıyorsunuz inancını? Peki inancını kendisinin değiştirmesini sağlamak masun dahi olsa intihara teşvik değil midir? Sonuçta bu veya o hareket eski onu öldürecek ve yeni bir o doğuracaktır. Sanırım kimse ölmek istemez ama ölmek bazı öğretilere göre o grubun içinde kalma şartı olarak koşulmuştur. Bazen her gün ölmeniz, her gün öldürülmeniz gerekirmiş. Bazen ise intihara teşvik etmeniz belki öldürmeniz gerekirmiş. Ben hep intihar etmeyi tercih ederim, beni sakın öldürmeyin hatta denemeyin. İntihar ve öldürülmek arasında muazzam bir fark olduğuna inanıyorum. İntihar saf, manipülesiz olduğunda bir aşk, öldürülmek ise her haliyle ihanet ve aldanmışlık haline dönüşüyor.
    Ölmeyen ölemeyen insanlar var hayatta, minimal seviyede dahi olsa devrimci ruha sahip olmayanlar var. Hayatının erken döneminde zaten az miktarda bulunan devrimci ruhlarını, kendilerini öldürme arzularını tüketipte belirli bir zaman dilimine sıkışanlar var. Bense farklı olmak kaygısından uzak bir genç olarak zman tüneline oturmuşum, bu gün yeni doğan bebek, yarın kır saçlı öğüt veren baba, sonrasında ise tekrar hayatının baharında bir genç olmuşum. Ölmüşüm her gün, her an belki şu an. Ölmeyi savunan tek ben kalmışım gibi bakmayın öyle hissediyorum zaten ama inanmıyorum çünkü çokça zamanın adamları var yarını bugününe denk olmayan, has devrimci ve ilk kendinde devrimci her an. Saldırmayınız devrim fikrine benim gibi, paradoksa çevirmeyiniz meseleyi çünkü Necip Fazıl bile demiş,"Ve bir devrim, evvela devrimi devirecek" . Ölmenin önemini kavramanız önemli kendiniz için. Fikre alışmanız ısınmanız önemli. Yetenekleriniz kilitli bu sistemde her ne kadar bilsekte ölmeye en yakın şeyleri denemeliyiz. Ölmeyen ölemeyen insanların ölmesi dileğiyle...Unutmayın sizin gibi her geçen gün devrimcikte yaşlanıyor, alışmak zor geliyor....

14 Şubat 2012 Salı

Hakkını aramayan adam.

   Bağırmayla başladı herşey. Bağırmayı istenilmeyen bağırmalar takip etti. Biz suskunduk ve suskun olduğumuz için ezilendik de aslında. Suskunluğumuz güçsüzlüğümüzden midir? Bence bu bir belirsizlik, kimisi gücünden suskundur kimisi güçsüzlüğünden ama bir gerçek var ki o da bağıran insanların çokta güçlü olmadıkları gibi bir izlenim vermeleri. Hakkımızı aramamız gerektiğine inanmayışım var, bi de bize böyle öğretmişler diye çekilesim bir kenara. Neden arayayım ki hakkımı zaten Allah'larından bulmayacaklar mı? Allah'ından bul demek beddua mıdır? Bu soruların cevapsız kalması birçoklarımız için iyi sanırım. Cevap verirseniz özgürlükçü(!) bir bakış açısına sahip olacaksınız ve bana hakkımı aramamı, bir nev'i bağırmamı söyleyeceksinizdir. Ben gene de hakkını aramayan adam olacağım sanırım. İnandığım bir şey var, bir tip aslında bu; Hindu rahibi. Ne kadar "cool" gözükürlerdi gözüme ben küçük bir çocukken daha. Sonraları Japonlara sardım, oturduğum yerden farklı dünyaları anlamaya çalıştım halbuki işler öyle yürümezmiş bunu üniversite yıllarımda anladım yeni yeni ama çocukluk tramvalarım, hayallerimdi onlar sonuçta izleri silinemezdi. Neyse bu Hindu rahiplerinin yaptığı şekilde kel kafamda kırılan hakaret gibi aşağılama dolu sopaya bile sahibine bir göz atarak verecek cevabımdan başka birşey olmasın istedim, huzuru yıllarca öyle şeylerde aradım. "Atar yapmak" gereksizdir dedim, savundum belki yıllarca. Sonradan sonraya öğrendiğim yeni şeyler, baskın olarak ortaya çıkmaya başlayan muhafazakar kimliğim atarın özümde, asil kanımda olduğunu söyledi bana. Yalanmış bunu da öğrendim. Yazılanlar meğerse zamanında yazılanlar değillermiş aslında. 3-5 "beyaz aydın"ın karaladığı cümleler, lanse ettirdiği fikirlermiş meğer bu benim hisslerim. Hayatta bana suskunluğumdan başka hiçbirşey kalmamıştı gene, kişiliğim dedim bunu da kabul ettim. Her zaman bir yanılma algısı oluşmuştu artık bende. Bu da bahsi çok geçen, insan aldanmıştı olayına dönmüştü sanırım. Ama kim neye aldanmadı ki diyesim de geliyor içimden. Kim doğru ki? Kim kendi ki aslında? BEN YOKSAM NEDEN VARIM Kİ? Son soruyu hep sorarım kendime. Cevabını benim varlığımı ispatlayacak işler yapmakta ararım yukarıda bahsettiğim gibi ama kafamı çevirip bir bakış attığımda etrafıma belki bulduğum gene bir başkasının imajı, hissettiğim gene aldanmışlık. İçimdeki bu lanet bireyci duyguyu atıp bazı insanlar gibi taklitçi olmayı, körü körüne bağlanmışlığı hissetmek isterdim. O olmak, bu'cu olmak, ah bir de senden olmak. Savunmak isterdim tüm öfkemle kendi düşüncelerimden başka bir şeyi. Burada saygı değer ailevi düşünce yapıma kızıyorum ve şükür ediyorum, aynı zamanda modernitenin sosyal etkilerinden nefret ediyorum. Mecburen içinde bulunduğum bu sistemi yine ancak bu sistemin argümanlarıyla yıkmaya mecbur olmanın tek saniyesine de katlanamıyorum. Kaldığım bu karma karışık inançlarla dolu yerde kafayı yememek elde bile değil.
    Hakkını aramayan olmak aslında haksız olmak demek değil, ha siz sosyal hayvanlarsanız eğer bu sosyal ortama karışmanız gerekiyor ve bu sosyal ortamda hakkınızı aramanız gerekiyor deniyorsa bu yalana kanmayınız. Sosyal olursunuz pek ala ya da olmaz olamazsınız pek ala. Tercih etmeniz gereken sizin haklarınızın bilindiği bir ortamda, sadece hakkınızı aramanıza gerek bıraktırmayan kişilerin bulunup bulunmayacağıdır. Hakkınız olan bir şeyi almak için zannımca dövüşmeniz yersizdir. Zaten hakkınız ise o sizin olmalıdır değilse dövüşüp feth edebilir,elde edilebilir fakat eğer hakkınız olan bir şeye insanlar saygı duymayı bilmiyorlarsa onlarla arkadaş olmanın bir anlamsızlığı çıkmıyor mu ortaya? Ben anlamsız bulduğum için duygusal bağ kurmamayı tercih ediyorum. Bu yüzden de çoğu insanı sevmiyorum sanırım. Dediğim gibi eğer suskun bir adam, hakkını aramayan bir kişilik olacaksanız; duygusal yalnızlığa biraz alışmalı, sizin gibi insanlar beklemeli(!), sizi sizin gibi sevebilecek bir gönül arkadaşı aramalısınız. "Potansiyel En İyi"nizi seçmelisiniz belki birkaç potansiyel en iyilerinizi seçmelisiniz. Onların bunu henüz anlayacak kavramsal veyahut fiziksel olgunluğu yok ise de usulca sokulunuz, kendinizi belli etmeden, bazen söylemek herşeyi bok edebiliyor çünkü. Söylediğinizde o sizin ona muhtaç olduğunuz hissiyatına kapılıyor ve amiane tabirle götü kalkıyor. Halbuki farkında olmadığı şey sizin zaten hakkını aramayan adam olmanız. Hakkını aramayan adam olmak zordur, bağıran çirkef adam olmak da zordur. Ama bağırmak kötüdür be özünde. Önemli olan da sanki hakkını almak değilde işin özüdür sanki. Çünkü biz iyiler özünde iyiyizdir sadece kötülerin özünde kötü oldukları gibi.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Selamün Aleyküm dedi ve gitti.

Nasıl başlayacağımı bilmediğim bir yazı, belki hayatımda bir ilk. İnsanlara anlatamadığım şeyler var,doğaldır eğer iletişimin %10 civarının kelimelerle sağlandığına inanırsak. Hissetmek diye kelime var bir de hayatımızda , bazen parmak ucunda bazen kilometrelerce uzakta dahi olsa hissetmek de denen kalıpları oluşturan,şuan onun yapamadığı benimse dorukta olduğum bir fiil. Hissetmenin neden,nasıl,niye olduğunu pekte anlayabilen yok şu dünyada sanırım. "bir sanrıdır çocukluk" bu aralar takıldığım cümlelerden, evet arada takıldığım cümleler var böyle,paranoyakça belki ama kabulü çok zor değil bu paranoyanın. Ana bir konu var bu yazıda da tabiki her ne kadar cümlelerim çeşitli sınavlarda paragrafın anlamını bozan cümleyi bulunuz edebiyat sorularına konu olabilecek kadar kopuk olsa da. Takılmak var bir de hayatımızda, bir kelimeye bir bakışa takılıp yargılamak var insanları. Yargılamamak gerek demiyorum sakın yanlış anlamayın, yargılamak lazım insanları hem de en acımasız şekilde. söylemek istediğim vicdansız yargılamamak gerek. Eğer yanlış yargıladığınız bir insan varsa onu yargıladığınız konuda vicdansız olduğunuzu kabul ediniz. Yalanlar vardır elbet insan oldukça bunlar da olacaktır diyorsunuz. Bunca zaman inandığım, belki ego'mu süperleştirdiğimden belki çocukluğumdan gelen özgüvenimden bilmiyorum ama bir gerçek var kendimle alakalı. Ortaya çıkan daha doğrusu meydana gelen hemen herşeyde üretebildiğim bir çıkış yolu olmuştur, ha kimi zaman kendi beynimi iliklerine kadar kandırarak yaptım bu işi kimi zamansa duvar örerek ama yapmıştım dimi sonuçta?!. Yazının ana konusu da belli oldu işte size: derdim var,anlayan yok ; derdim var, çözümü yok ; derdim var,herhangi bir ihtimalin ürettiği hiçbir sonuç benim istediğim gibi değil; derdim var, buradan başka anlatacak yer yok. kelimelere sığdırmaya çalışma çabam var işte derdimi, acınası olduğunu bile bile yazasım var belki de. Sorun yok barışığız bu halimizle de. İşte o inandığım olayları çözme gücüm, her ne kadar entelektüel ve yaratıcı bir beynim olduğuna inanmama karşın yok oluyor şu birkaç günlük derdimde.
     Sorunun kaynağını anlatmaya niyetli değilim çünkü -alınmazsanız- çözebileceğinize inanmıyorum. Neden yazıyorum derseniz, hızlanan kalp ritmimim belki düşmesi ümidi var. Ben doğulu bir adamım; hikayecikler, denemecikler yazmak bana göre değil diye düşünürüm hep. Kısa ve öz olmalıdır derim yazılar. düz yazı yazsaydım da Ahmet Haşim gibi yazardım derim hep, olmadı sağlık olsun. "Tutarsız geliyorsa cümlelerim bırakın tutmayıverin." ergen yıllarımdan kalma bir cümledir, severim, şuan buraya cuk diye oturası var gibi hissettim, her neyse. Katlettiğim için türkçenin bütün dille alakalı istisna ve kurallarını özür dilerim dil bağımlısı gençlerden, her neyse. (Bu arada batılıların şov tarzı ile doğuluların şov tarzı arasındaki fark yazı yazma stillerine yansımış durumda, bu ayrı bir yazının konusu)
     Anlatamadığım şeyler var demiştim ya hani, hep istemişizdir öyle yada böyle bir anda oluversin herşey. Kimi sihir istemiştir,kimi tanrıdan bir dua sonucu beklemiştir, kimi bilimden bir icat dilemiştir ama herkes ciddi bir sorununda sonucuna ulaşmak için karşısındakinin kendisini anlamasını istemiştir, hemencecik anlamasını hem de. Ben de öyle zaman dilimlerinden bir tanesindeyim. Zorluyor beni gerçekten. Gerçekten zorlanıyorum. İfade etmekte bile bu kadar zorlandığım birşey de gerçekte ne kadar zorlanıyorumdur siz tahmin edin. Beni anlatmak gerek sanırım ilk olarak, en baştan, hiçbirşey atlamadan. Bu yüzden insanları kolay anladığımı düşünen insanlar var ya onlar c.ronaldo'nun annesinin karnında da öyle frikik çektiğini zanneden zavallı top kafalılar kadar acizler. Az süre gerektirmesi asla bir işin kolay olduğu anlamına gelmez bunu aklınıza yazın. Geç olsun da güç olmasın lafı vardır hatta onda bile uzun sürede yaptığınız işin daha kolay olduğu inancına hafiften dokundurma var gibi yada ben algımın yanılması sonucu kaybettiğim nesnel görme yeteneğimin kurbanı oluyorum şuan, onu hiç karıştırmayın. (Zahmetin büyüklüğü değil onu önemli kılan, zahmetin önemi.)Bulmaca çözer gibi hissediyorum şuan kendimi, bir mana için anlatım tarzından kelimeye olmak üzere birçok şey geçiyor aklımdan hepside aynı mana için ama farklılar özünde.(...Leyl sizin, şeb sizin gece bizimdir,Değildir bir mana üç ada muhtaç.Z.GÖKALP)İnsanların kaçırdığı bir nokta daha basittir herşey ama herkes basit gördüğünde öyledir bu dünyada öyle görmediğinde ise hiçte basit değildir. ne demek istediğimi anlamanıza gerek var mı bilmiyorum. işte dünyanın aldatmacası da burda. Matrix, Kur'an'da geçen birçok ayet, şuan adını hatırlayamadığım bir amerikan profesör, yer yer Karl Marx ve Schopenhauer dahil birazcık düşünebilen herkes bunu görmeye yaklaşmıştır.
      Bunun sıradan bir dert yanma,belki de aşk yazısı olması gerekiyordu nerden geldim buralara benim bile bir fikrim yok. sonuca ulaşamadan bırakmayı sevmem yazıları. yazı yazmayı benim düşüncelerimi yavaşlattığı için çok severim aslında, yazarken pekte hızlı düşünemem. Bir kişi var ki adı bende saklı kalsın, o olaydı iyiydi yanımda. Anlasa bir beni var ya. Ama insan böyle işte suratına söylemek gerekirmiş herşeyi!!!. ah be Modernite,ahir zaman her ne ad verirseniz verin yaşadığımız yüzyıla çok boktan olduğu bir gerçek ve özünü kaybetmemiş bir insan için gerçekten çok zorlayıcı olabiliyor.
 
     Sen hiç bir insana Akşam günaydın dedin mi?
     Ben dedim
     Anlamayacağını bildiğim halde sana
     Ben sana göre değilim dedim.
     Potansiyeli yakalamak için
     Elimden geleni arkama koymam da dedim.
     Bağırmak değildi ki amaç
     Önemi de yokta ama
     Ağlamaktı
     Ağladığında yok olacaktı ama
     Ağlamaktı
     Şimdi dokunabilir misin bana
     Söyleyeceğim tekşey ve akşam
     Bak olmuş çoktan Masum bir günaydın sana.
      -------------------------------
     Hiç ahkam kesmeden
     Meselasız hem de içten
     Olmayanda bulmak ister gibi
     Masum bir neşe arardım sende
     Kafamda aynı düşünce
     Gidecek kimse yok ki.
 
     Sinirden gözlerim alev alırken
     Bedenim üşür güçsüz gibi
     Sensizlik beni içten yerken
     Hep ararım yalnızlığımda seni
     Kafamda aynı düşünce
     Gidecek bir yer yok ki.
   
     Gördüğüm bu gerçek dışılıkta
     Dalgalanmalar bile var saçlarında
     Ümitvari kelimesini baştan unuturken
     Farkına vardım aşk körlüğünün
     Kafamda aynı düşünce
     Gidecek bir sen bile yok ki....
     ---------------------------------


 
     Dipnot : Karmaşıklığın tabiri caiz ise amına koydum. Kimseler kusuruma bakmasın. Mazeretim var asabiyim ben.!
   
     Dipnot2: - Şimdi kapanda dersin sen bana???
                   - ......(Kapanmasını istediğim tek yerin kalbim olduğunu bilse keşke).

1 Şubat 2012 Çarşamba

Geçmişten okumalar...

Ağlamak isterdim, sen arkamda umursamazcasına yatarken ben gecenin karanlığında mum ışığıyla aydınlanmış cemaat otelinde önümde bitmek üzere biram elimde yeni yakılmış sigaram yumruklarımı sıkıp gözlerimi kapatarak yandaki cama yumruk atmamak için ağlamak isterdim. "Özledim seni." derken o kadar içtendim ki ve bu içtenlikle ancak 3 hafta savaşabilmiştim. Artık ne yaptığımı ben bile bilmez oldum ; senle saatlerce konuştuğumuzu , konuşmaktan sıkılıp saatlerce seviştiğimizi, ondan da sıkılıp yatıp teo dinlediğimizi arar olmuştum. Konuşmalarımızın tadı bile ayrıydı, o kadar marjinaliteyi, benim Clark Kent seninse Hume olduğunu hala unutamıyorum ama sen herşeyi gene yine yeniden ex-aşkın Che'ye bağlıyordun rüyalarımda bile... Şimdi ise elime geçen tüm fırsatları tepmiş gibiyim. Keşke yanımda olsan da ağlasam. Galiba yanında ağladığım tek insansın... Aslında sen hiç gerçek beni görmedin...
Ama seni istemiyorum artık bu kesin ve net! Çünkü ne sen beni ne de ben seni kurtarabilirim...

..

Mükemmel diye birşey yok dünyada,
Yine de onu arar insanlar,
Ya kafalarında başka bir dünya kurarlar,
Ya da oturup Tanrıya inanırlar.