23 Kasım 2012 Cuma

Yüzünü çevireli çok oldu.

         Seninle bana hayat güzel bir gelecek sunacakken, sen benimle hiç tatmadığın zevkleri tadacakken, ben ise seninle bir nebze mutluluğa ulaşabilecekken bıraktık ya ellerimizi... Sonrasında hep düşündüm, bazen olmasını istersin ya imkansızdır ya sende bende aynı hisler içerisindeyiz yalnız tek sorun var senin bunu hissetmeye hakkın yok! Kaç kere imkansızı çiğnedim ben senin için bir bilsen, kaç kere nelere katlandım bir bilsen... Sen ise hep ürktün, bu bizi bitiren lanet özelliklerinden ilki idi; ikincisi ise inat...

         Diğer insanlara benzetmen de koymadı değil hani, değer ölçülerimi diğer insanların ölçü kaplarına benzetmeler falan.... Ben seni farklı, kendim gibi zannetmiştim bunun için elimde olmasına rağmen başka insanların yaptığı gibi değer kaplarını doldurmadım.. Son zamanlarda biraz dener gibi olmuştum ama olmadı sanırım, yapamadım bana göre değildi...

        Her şey diz dize olmamız ile çözülebilecekken biz ayrı yerlerde yaşamayı tercih ettik, demokratikti en azından haksızlık yoktu sevinebileceğim bir o kaldı şimdi...


        Can çekilir topraktan,
        Cemre düşeli çok oldu,
        Sabır dilerim Allah'tan,
        Yüzünü çevireli çok oldu.

         Saçların omzuna dökülür,
         İnce belin ne güzel bükülür,
         Sızıyla yaram kabuğu sökülür,
         Yüzünü çevireli çok oldu.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Yalnızlık Aynası, Kısım 1 ...

       İnsan kendinden kaçar, dört nala olmasa da tüm gücüyle elinden geldiğince.. Saklanır içindekinden, kendinden... Karanlıktan korkar misali korkar yalnızlıktan; belki de bilmediğindendir, tanımadığındandır kendini... Yalnızlık insana kendisini tanıma fırsatı verir ancak her insanın kendini tanıması hoş olmayabilir çünkü yeni tanıştığı kendisinden tiksinebilir... Bu sıralar, sosyal ortamdan uzak durma denememin saymadığım bir haftasına girmek üzereyim ve yalnızlığımdan daha doğrusu yalnızlığımda karşılaştığım kendimden korkar oldum... Tiksindiğimi düşünmüyorum ancak her balık burcu insan gibi şişirilmiş hayallerim sayesinde, ulaştığım hiçbir şeyin beni tatmin etmesi söz konusu değildir...

        Sosyal ortama bağlı kalmak, bu zamana kadar hep maske olarak gördüğüm fakat iş bölümü esasına göre insanların bazı ihtiyaçları yaratıcı tarafından birbirlerine bağlı kılındığından ötürü maskeden farklı olarak kıyafet giyme zorundalığına benzer bir şekilde yorumlama getirdiğim bir şey halini aldı... İçgüdüsel olarak yaratıcın bizi sosyal olmaya mı yoksa yalnız başımıza yaşamaya mı ittiği sorusuna birçokları "insan sosyal bir varlıktır" paradigmasıyla açıklama getirmeye çalışmış olsa da bu benim tarafımdan tatmin edici bulunmayan bir cevap olarak kalmıştır. "Haya" diğer adıyla örtünme içgüdüsü gerçekten var mıdır yoksa İslamiyet bunu cinsel dürtüyle ilintili olduğu için mi içgüdü kabul etmiştir bilmiyorum ancak sosyal olma içgüdüsü de örtünme içgüdüsü kadar başka amaca hizmet eden hatta belki de cinsel içgüdüye hizmet eden bir olgu olarak canlanıyor gözümde. Bu sebepten ötürü belki de cinsel dürtüsünü törpüleyebilmiş-inanması her ne kadar zor olsa da varlığının somut delilleri varmış- insanların sosyal olmasına gerek kalmayabilir. Kısa bir örnekle açıklanmak istenirse: Kişi cinsel anlamda herhangi bir birleşmeye kapalı olduğu zamanlarda-karısının vefatı, sevgilisinden ayrılma, büyük depresyon, evlat kaybı, yeni doğum- sosyal olmaya da bir nev'i kapalı hale geliyor ve sosyalleşmek istemiyor.. Aynı olay uzun süreli "tek cins habitatları"nda da görülebilmektedir, kişi veya canlı ya sosyalleşme ve ciftleşme arzusuyla dolup taşacak ya da sosyalleşmeden tamamiyle kendini geri çekecektir. Öyledir ki evlilik durumlarında kişiler sosyalleşme arzularını yavaş yavaş, bazen birden yitirirler. Hatta evlilik ya da birliktelik sürecinde çiftler birbirlerinin sosyalleşmelerine sınırlamalar koyma, kıskanma gibi içgüdülere sahip olacaklardır ki sosyalleşme süreci kişinin eşi için potansiyel bir tehlike olarak hem bilinçüstünde hem de bilinçaltında algılanmasının sonucu olarak düşünülebilir.

       Yalnızlık aynasında fark edeceğiniz şeyler sadece cinsel hayata dair şeyler olmayacak elbette ama kişinin kendini tanıması cinsel kimliğiyle ve yaşantısıyla doğrudan ilişkili kabul edildiğinden kendinizi tanımak için cinsel kimliğini, çiftleşme içgüdünüzü de tanımak zorundasınız.

       Çoğu insanın yaptığı gibi kendinizden kaçmayı bırakıp ayağa kalkın ve kendinize yalnızlık aynasında bir bakın. Olduğunuza inandığınız kişi ile emin olun aynadaki farklı olacak ve hangimiz gerçek hangimiz yalan diye sormaya başlacaksınız. Potansiyelinizi ortaya çıkarabilmek için yalnızlık aynasında gördüğünüz sizin, olduğunuzu düşündüğünüz sizle aynı olması gerekir.....


*Sosyalleşme, sosyolojik bir terim olarak değil, sosyal ortama katılmak anlamındaki halk arasındaki kullanım şekliyle kullanılmıştır.

Bıkkın...


I feel the anger changing me....


10 Kasım 2012 Cumartesi

MetA, Ruhun Sesi

       Hayat zor olunca bazen, koyveremeyince içinizdeki su birikintisini rahatça gözlerinizden motivasyon aracına ihtiyaç duyuyorsunuz; söküp atsın içimdeki derdi, yenilesin yüreğimi dercesine...

       Motivasyon aracınızsa bazen bir omuz, bazen bir yastık, bazen bir şarkı, bazen bir kadeh oluveriyor...

       Biz hissetmek için motivasyon aracına sahip kör kalpler olarak, nasıl beklenilebilir ki müzik dinlemeden ağlayabilen insanların hissettiklerini hissebilmemiz? Nasıl söyleriz onlara ayrılık şarkısı duymadan eski sevgiliyi hatırlamadığımızı? Nasıl anlatırız sevgi dolu bir evde büyümüş olmamıza rağmen sevgi hissedemediğimizi?Hayatı yanlış yorumladığımızı söylese ne deriz söyler misiniz? Her besteyi kendimiz yapmış havasında yanlış yorumlayarak beğeni bekleme çabası içinde olmak neden? "Met"hedilmiş bir A kategorisi kadar saçmadır alnımıza yazdığımız koca A. "MetA"dır bir nev'i, bir türevi de. Kazırız içimize türevlerini hayatın ancak aslından o kadar uzak kalmışızdır, bilememişizdir ki türevin tanım kümesi "asıl" ise asıldır!

       Büyük resmi asla göremeyeceğimizin, hayatı ise asla anlayamayacağımızın kanıtıdır bu da; onca alt kültüre bölünmüş bir dünya, pek çok popüler kültürle süslenmiş bir dünya...

       Buyrun size o dünyadan saf hissedilerek yazıldığının düşündüğüm birkaç notanın birleşimi : Ruhun Sesi.


7 Kasım 2012 Çarşamba

Bilmem ki bu hep böyle böyle gider mi?



       Kendine iyi bak dedim,.
       Sevdaya hasret kalacağımı bile bile, gözlerine bakmak için yanacağımı bile bile hem de
       Vedalaşamadan gözlerinle, erkenden unutmayı istemiştim de...
       Olmadı, olmazdı belki de...

     
        Menekşe kokusunda aramak seni,
        Mavzer çığlığında aramak,
        Bilmem ki bu hep böyle böyle gider mi?

3 Kasım 2012 Cumartesi

Kalp yiyen insan mı varmış?

           Hayat o kadar çirkinleşmiş ki insanlar insan eti yemeyi bıraktığından bu yana insan kalbi yemeye başlamışlar ve tek kalbin yetmediğinden olsa gerek seri katil havasında, soğukkanlılıkla, bazen tek tek bazen aynı anda bir çok kalbi yemeye başlamışlar ve kimi ibneler bunu pazarlamış, hoş göstermiş, elma şekeri süsü vermiş; biz ise afiyetin tadına varmayı bırakıp üstüne para bile vermişiz.

          Bunu kime anlatabilirim ki? Kendisinin kendisine ait olmadığını, kadının kadınlık kavramına yakışmadığını, erkeğin erkeklikle alakası olmadığını... Kadın, kadın değeri görmek istemeyip erkeklerin etinin,kalbinin peşine düşmüşse hele ki bunu da pazarlama havası içerisinde yapmışsa, tadını da bunda aramışsa..... Erkek aynı hevesle hareket etmişse... Sanat gibi bir şeyin ortaya çıkmasını nasıl bekler insanlar? Kabul edin Nedim ölmüş, Fuzuli unutulmuş bile çoktan.. Sadabada giden yok, Su Kaside'si ne bilen yok... Whistle Baby ile büyüyecek olan çocuklar, ıslık çaldığında mankenlerin etrafına toplanması gibi boş bir hayalde kalacak belki de... Eli yarinin elini tutarken titremeyecek, fedakarlık ne belki bilecek ama sevdiğinin varlığına değil sonunda alacağı hazza odaklanacak... Bazen hazzı da umursamayacak, paraya bakacak... Pazarladığınız şey keşke sadece icatlarımız, buluşlarımız, ürettiklerimiz olsa... Bunları da geçtim keşke pazarladığımız beynimiz bile olsa ama vücudumuz ve asla kalbimiz olmasa... En kötüsü de bu tabloyu görüp benim gibi hayatın elinden bırakma istediğine sahip olacak insanların hali...

         Kalbinizi, vücudunuzu ve tercihen beyninizi bile satmamanız, mümkünse kiralamaya bile yaklaşmamanız dileğiyle...