23 Şubat 2012 Perşembe

Sen galiba sevgiyi yanlış anladın?

     Ahmet ALTAN, "Kadınlar adamı öldürür.","Cinayetsiz bir cinayet romanı yazmak istiyorum. Yazsam aşk romanından farksız olurdu herhalde" gibi cümleleriyle ilhamı tavan yaptırdı bende. Bende cinayetsiz bir cinayet romanı yazacak havadayım. Beynim üşüyor resmen, argümanlarından uzak düşünüyor çünkü şu sıralar başka bir  argümanla meşgul. Yıkılmışım, yılların çalışması sonucu ortaya çıkardığım füze kalkanım devre dışı. Kafamı beylik silahımla havaya uçurmuşum gibi hissediyorum. Kendi yarattığım bir problemi kendi tadımda çözüme kavuşturmuş ve insanların anlamasını umut etmişim, belki o insanın. O kadar manasız kelime var ki kafamda, o kadar manasını kaybetmiş, manasından sapmış kelime var ki bunların gerçek manalarını öğrendiğimden bu yana insanlarla doğru düzgün iletişim kuramaz oldum. Yadırgamıyorum zaten sorunun bende olduğunu biliyorum. Zaten en baştan beri hep bunun farkındaydım sadece anlatamadım doğal olarak, anama babama bile. Sorunun asıl su yüzüne çıkmaya başladığı zaman ise insanlarla iletişime geçmek zorundalığında kalmaya başladığım zmana denk geliyordu ki bu 5-6 yaşlarım demek. Mahallenin "culluk cuma"sı bile bir farklıydı benim için, onu herkesten farklı anlardım, belki çok daha fazla hayalperesttim neyse konumuzdan sapmayalım. İnsanlar hep basit olduğunu düşünür dünyanın, "yaşayıp gidiyoruz işte" zikiriyle tanışmaları uzun sürmez, sallamazlık ve fatalist boyutta kadercilik amentüleşir insanlarda. Tekrar söylüyorum yadırgamıyorum ve anlayabiliyorum sadece bende öyle olmadı demek istiyorum. Amentü'yü bile diğer Arapça şeyler arasında en son öğrendim. Bu amentülü yaşam insanlarda teamüller oluşturdu, ezberden konuşulan bir dil ortaya çıkardı, ezbere yazanlar çoğaldı bir nev'i manasızlaştı hayat. Herşeyin hemen hemen herkesi etkilediği gibi sende nasibini almıştın bu "stayla"dan. Gördüğüm insanlar arasında saflığını en fazla koruyabilmiş insandın bu yüzden senin için "potansiyel en iyi" kavramını sıçtım. Seviyorum diyordun sende bana, S-e-v-i-y-o-r-u-m, bense sevgi kavramını senden biraz farklı yorumluyordum. Anlamını belki küstahça ama çok iyi bildiğimi savunuyordum. Seviyor işte diyordum, nasılda kolayca söylüyor. Ama galiba sen sevgiyi yanlış anladın? ya da ben senin sevgini yanlış anladım?  Bilir misin neden insanlar eskiden sevdiklerine(beğendiklerine) "ay parçası gibi" derlermiş? Eskiden gelen bu kelime kalıbı manasını yitirmiş olsa da günümüzde hala kullanılıyor ama manası atfedilemiyor. Güneşe zaten sahip olanların herşeyi olmakmış ayı olmak, aya benzemek çünkü verebilecekleri en büyük makam yaşamın kaynağı,yaşamın ana artellerini besleyen, geceyi gündüz yapan güneş makamı dolu olduğundan; gecelerinin aydınlatıcısı, yalnızlığın gidericisi ay olmakmış. Ben ise seni Güneşsiz kaldığım bir haziran ayında tanıyıp ilerleyen süreçte güneşim olmana izin vermiştim. Sen ise her gece yüzüme bile bakmazdın, anlamazdın benim enerjimi senden aldığımı. Ben hep geceyi beklerdim... Senle çok gece bekledim, kimi zaman baktın kısacık kimi zaman hiç gelmedin yanıma. Bu sebeptendir ki bana gereken değeri verdiğine hiç inanmadım, güneşin vardı zaten senin anlatırdın heyecanla ben kabullenmiştim ayı bari olayım demiştim.. Bana geldiğinde hiç o heyecanı göremedim... Hep güneşlerinle oynamak isterdin, güneşlerinin yanında olmak her olaya onları da katmak.. Ben beni görmediğin, onlarla vakit geçirdiğin gündüzlerde de vardım sen farketmedin... Neşeni bozmak istemzdim o kadar seviyordum ki seni benle hep gecede kal diyemedim, ihtiyacın vardı sonuçta güneşe yaza neşeye.. O kadar gaddar olamadım dürüst olmak gerekirse... Bir aralar el fenerin bile olmuştum hatta... Elindeydim ya sevmesen de karanlığı başın sıkışınca bana ihtiyacın olurdu ya nasılda heyecanla önünü aydınlatırdım, çabalardım..Sonuç gene aynı...
Güneşin olamayacağımdan da değildi bunlar senin beni güneşin yapmak istemeyişindendi... Pek ala güneşte olurdum, hem de birkaç galaksilik.
       Kimseye suç bulmuyorum,  bize sevmeyi bile yarım yamalak öğrettiler, biz de yarım yamalak bir ilişki yaşadık ne yaşadığımızdan tam anlamıyla zevk aldık ne de ayrıldığımıza sevinebildik. Modern dünyanın çoğu insanı gibi arafta kaldık. Problemi çözmeye odaklanmadın diyemezsin, kesinlikle çok uğraştım. Bu yazım bile gururunu çiğnemeyeceğini bildiğim için yazılıyor şu an. Gerçekten seviyorum dediğin adam için gurunu çiğneyemeyecek kadar seviyor olman üzücü. Oysa ben en saf halinle gelebilmeni çok isterdim, benim yanımda bütün maskelerini çıkar kafandaki bütün sorunları ve soruları at isterdim. Çok güven istiyorum belki haklısın. Ben hep en saf halimle geldiğimden senin de öyle gelebilmeni beklemişimdir muhtemel. İsterdim ki sana seni anlatayım, bunun gerekliliğine bir inanabilsem sana seni öyle anlatırdım ki benim gözümden.... Benim gördüğüm seni bir salsak şu dünyaya var ya.... Bunu istemiyorum özünde bencil bir adamım çünkü... İyiyim de özümde bencilliğimde iyi aslında en azından evcilleştirmeyi biliyorum bütün kötü özelliklerimi içimdeki iyi öz ile. Duygularımı kapatmamın bir amacı vardı işte. Kapatamadım. Sadece bunun için üzgün olduğumu bilmeni isterim. Böyle aciz bir yol seçmemin sebebi ise ikinci bir patlamanın olası zararlarından kaçınmak olsa gerek. Diğer yöntemlerin hepsi belirli sebeplerle uygun yöntemler  listemden çıkmış durumdaydı.

    Yıllar geçtikçe sıradan mı olacaksın?
    Yoksa yenilmeyip zamana sevdiğim gibi mi kalacaksın?
                                                                               C.Erçetin

Çok düşünme, tadını al hayatın. Benim gibi insanların uzaktan aşık olunası yakından ise gerçekten çekilemeyecek kadar tiksinç görünebildiklerini bilirim. Bununla, seninle veya dünyayla pekte bir derdim yok,
Sadece birkaç birşey istemiştim olmadı S.ET.


Evet, seni seviyorum budala; tıpkı denizin, kendi dibindeki bir çakıl taşını sevmesi gibi, evet işte sevgim seni böyle kaplıyor. 
- ve Tanrı izin verirse senin yanında bu kez ben çakıl taşı olacağım. 


 Çok optimistsin be KAFKA!

Saygılar vesselam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder